Yaşadığı çağın şahidi olan bizler, bir sonra ki nesle hoş bir sada bırakmakla mükellefiz. Nasıl ki dünyanın uydusu olan ay, gecenin karanlığına inat ışığıyla yeryüzünü aydınlatmaya çalışıyor ve ardından daha fazla ışık yayan güneşe yerini bırakıp kayboluyorsa, bizler de ay misali, bizden sonra gelecek kuşaklara iyi bir rol model olmalıyız. Ki yeni kuşak, karanlıklar içinde bocalayan topluma bir güneş olsun.
Sosyolojik olarak, çağlar ve kuşaklar arasında gerek yaşam tarzı gerekse teknoloji olarak farklılıklar\değişimler görülür. Bu farklılık ve değişimlere rağmen değişmeyen tek şey; iyi bir terbiyeyle yetiştirilen ahlaklı kuşaklardır. Her yeni kuşak, hayatta karşılaştığı veya dünyada kendisini bekleyen zorlu imtihanların üstesinden ancak yüklendiği güzel ahlak ve terbiyeyle gelebilir.
Her kuşak, kendinden önce ki kuşağın\kuşakların hata ve yanlışlarından sorumlu tutulamaz, fakat kendisinden sonra ki kuşağa iyi bir rol-model ol(a)madığı için gerek hakkın huzurunda gerekse insanlığın vicdanında her zaman sorumludur. Anlayacağınız bencil bir yaşam tarzı, yüreğinde vicdan taşıyan hiç bir insana yakışmaz.
Bugüne yani iki bin yirmi bir yılına gelmiş olursam. İki bin doğumlu biri bugün tam bir delikanlı çağındadır. Yani bu kuşak, ergenliği sona ermiş ve rüşt çağına girmiş olmakla beraber, dünya görüşü ve dini inancı da artık şekillenmiş demektir.
Mesela; ülkemizin iki bin kuşağı… Bu kuşak, dünyaya gözünü açtığı günden bugüne dindar görünümlü kişilerin veya partinin ülkedeki iktidarlığına şahit olarak büyümüştür. Yani demem o ki; doksanlı yılların birçok önemli hadisesine şahitlik yapmış veya o dönemin sıkıntılarını yaşamış kuşağın ülkeyi nasıl yönettiklerine ya da kurumlarda nasıl bir memurluk yaptıklarına bu kuşak şimdi şahit oluyor.
‘Z kuşağı’ olarak da tanımlanan bu kuşak, önceki kuşaklara nazaran çok farklı özellik ve ruh iklimine sahip. Öz güveni daha yüksek, daha cesur ve daha sabırsız bir ruh haline sahipler mesela. Z kuşağı, gerçek hayata duyularını kapatmış, sadece sanal âlemde kendine mini bir dünya kurmuştur. Kendi kuşağından önce ki X ve Y kuşağına nazaran sıkıntısız ve rahat bir hayattan tecrübe kazanan Z kuşağı, kitap okumaktan ve nasihat dinlemekten çabuk sıkılan, vaaz ve duygusal nasihatlerden\ konuşmalardan uzak fakat ‘dürüst bir yaşam tarzından’ etkilenen bir kuşaktır.
X kuşağına radyo, Y kuşağına televizyon Z kuşağına da internet kuşağı der Nevzat Tarhan.
Geleneğinden uzak duran Z kuşağı, gökyüzünün maviliğini görmeden, toprağın kokusunu, ağacın hışırtılını, suyun, kuşun ve böceğin sesini duymadan cep telefonuyla, tabletle tanışan, sanal âlemde gezinen ve sosyal medyaya gelen mesaj seslerini duyarak büyüyen –bana göre bu anlamda- şanssız bir kuşaktır. Sanal âlem çocukları olarak anılan Z kuşağının yüzde yirmi dördü (bazı dindar görünümlülerin sahte, yanlış, çarpık ve samimiyetten uzak dini yaşam tarzlarına şahit oldukları için midir bilinmez) kendini inançsız olarak ifade ederler. Z kuşağı gençleri dini kavram ve yaşam tarzının aksine adalet, demokrasi ve kardeşlik gibi kavramları daha fazla önemseyen hiperaktif bir kuşaktır. Dinledikleri müzik ve giyim tarzıyla da farklı bir yaşamı tercih eden bu kuşağın etkilendiği en önemli şey ise samimiyettir.
Hız ve haz çağı denilen bu çağa büyük bir hız ve hazla ayak uyduran bu kuşağın sevgisi, saygısı, aşkı, muhabbeti, öfkesi ve verdiği mücadelesi bile çok farklı.
Nasıl mı?
Örneğin geçmiş kuşak genelde ideologları, düşünürleri, eleştirmenleri, halk kahramanlarını veya peygamberleri kendine örnek alır ve bu uğurda okumalar ve mücadeleler verirken, Z kuşağı ya youtuberleri, ya futbolcuları ya da siyasi liderleri kendilerine örnek almayı tercih etmektedir.
Daha derin, daha aydın, daha faydalı öncüleri terk ederek politik olmayı tercih etmesinin tek izahı; iki bin sonrası siyasetin daha hayatın içinden olması ve tabanı içine çeken politikası nedeniyle her kesim tarafından konuşuluyor ve tartışılıyor olmasıdır. Bu siyasi sinerji doğal olarak daha fazla popüler, daha fazla politik ve daha hızlı zengin olmak için kaçınılmaz bir fırsat idi. Bazı gençler, bu fırsatı kaçırmama adına bilmeden, okumadan, sorgulamadan, düşünmeden - sempati duyduğu siyasi liderden dolayı- siyasi kulvara girmiş ya da partizanlık yapmıştır. Partizanlığının bedelini ise, sempatizanlığını yaptığı parti liderinin, milletvekilinin veya diğer siyasetçilerin yaşadığı itibar kaybına maalesef kendisi de düşerek ödemiş\ödemektedir.
Konformizm rüzgârına kapılarak mala, makama kul olma hırsının sadece dindar görünümlü siyasetçilerden veya kesimden çıktığını söylersek adil davranmamış oluruz. Kendini beğenme tutkusu veya mal, makam hastalığı her kesimden kişiyi etkisi altına almayı başarmıştır. Hem sağ hem de sol fraksiyona sahip siyasetçi, akademisyen, gazeteci, müdür de bu albeni karşısında yenilgiye uğrayarak –davasının- ana ilkelerine ihanet etmiştir. Anlayacağınız net, dürüst, menfaatten uzak, ciddi, devrimci ve kitap kokan sosyalistler de artık günümüz dünyasında buharlaşıp gittiler.
Eleştiri Okları Neden Her Zaman Hükümete?
Çünkü devlet dün olduğu gibi bugünde aynı hükümet tarafından yönetilmekle beraber, devletin tüm kadrolarını da elinde tutmaktadır. Dolayısıyla da olumlu ya da olumsuz tüm eleştirileri oklarının muhatabı olmaktan kaçamıyor. Bazı medya kuruluşlarının resmetmeye çalıştığı ‘mutlu anne, mutlu baba, mutlu vatandaş, mutlu aile veya mutlu toplum’ fotolarının aslında gerçekle hiç alakasının olmadığını artık bilmeyenimiz yok gibi. Yani resmetmeye çalışılan ile asıl olan arasında uçurumlar olduğu vicdan sahibi her vatandaş artık çok iyi biliyor. Mesela İşsizlik sayısı, sokakta kâğıt toplayanların sayısı ve sokakta kalmak zorunda olan vatandaşların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu artışa paralel olarak hem bekar genç sayısı, hem aile içi şiddet\huzursuzluk hem de intihar vakaları da artmaktadır.
Bu tablo, bize bir hakikati öğretiyor o da; ülkeyi yöneten siyasetçilerin inancı, ideolojisi veya mezhebinin ne olduğunun artık bir önem arz etmediğidir. Yani, ülkeyi yönetenlerin ahlaklı, vicdanlı, adaletli ve dürüst olması halka daha samimi ve sevimli geliyor. Zira halk için önemlilik arz eden en önemli şey aş, iş ve adalettir.
Yorum yazarak Van Havadis Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Van Havadis hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Van Havadis editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Van Havadis değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Van Havadis Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Van Havadis hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Van Havadis editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Van Havadis değil haberi geçen ajanstır.